Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana mimarlık alanında da çok şey gelişti!
Yeditepe Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ece Ceylan Baba “Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra mimaride de çağdaşlaşmaya yönelik büyük bir gelişim yaşandı. “Yeni bir ülke kurma” düşüncesinin benimsenmesiyle birlikte az sayıda mimar ve kısıtlı kaynaklarla Anadolu kentleri ve başkent Ankara adeta yeniden inşa edildi. Böylece, modern ve özgün bir mimari miras oluştu. Cumhuriyetin kurulması sonrasında teknolojinin ilerlemesi, yapı malzemelerindeki gelişmeler ve kaynakların artması, mimari alanda yepyeni olanaklar yarattı” diyerek düşüncelerini paylaştı:
Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşu ve sonrasında yaşananlar, pek çok alanda "çağdaşlaşma" projeleriyle doludur. Anadolu'daki kentlerde tarih boyunca yaşanan değişimler, başta başkent Ankara olmak üzere, en yoğun şekilde cumhuriyet döneminde gerçekleşmiştir. Yeni kentlerin kurulması ve mevcut kentsel mekanlardaki çağdaşlaşma hareketi politik, ekonomik, toplumsal ve kültürel konulardan bağımsız değildir. Yaşanan tüm değişimler birbirini etkilemiştir.
Cumhuriyetin ilk dönemlerindeki mimari eğilimler, Osmanlı İmparatorluğu'nun son dönemlerindeki batılılaşma hareketleri ile ilişkilendirilse de, ardından inşa edilen ulus devlet düşüncesi ışığında oluşan ve cumhuriyet dönemi mimarlığı olarak adlandırılabilen, kendi içinde farklı dönemlerde incelemeye değer, ayırt edici ve nitelikli bir mimari mirasa sahiptir.
Cumhuriyetin 100 yılı içinde yaşanan mimari, kentsel mekan ve ulus devlet düşüncesi ile temellenen Batılı bakış, çok boyutlu olarak okunabilir. Modern ve zaman zaman sarsıcı derecede vurgulu bir gereklilik argümanı ile mekanların değişim hareketini izlemek pek çok öğretiyi içinde barındırmaktadır. Zira bu gereklilik, cumhuriyetin varlığının gerekliliğiyle ilişkilendirilerek, kent/mekan örgütlemeleri üzerinden okunmaya çalışılsa da, aslında yeni bir toplum inşası ile de yakından ilişkilidir. Bu büyük değişim hareketinin önemli aktörlerini yani, meslek insanlarını unutmamak ve eserlerini/binalarını korumak kentsel belleği canlı tutabilmek adına önemlidir.
Az sayıda mimar/şehir plancısı ve kısıtlı kaynaklar ile adeta yeniden inşa edilen Anadolu kentleri ve başkent Ankara, dönemin koşulları ile birlikte düşünüldüğünde, Mustafa Kemal Atatürk'ün vizyonuna bir kez daha hayran olmamak mümkün değildir.
Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana geçen bir asırda mimarlık alanında çok şey değişti. Mimarlık pratiğinin sahip olduğu teknolojiler ilerledi, yapı malzemeleri çeşitlendi ve gelişti, kaynaklar arttı, kentler büyüdü, mimar ve şehir plancılarının sayıları arttı. Öte yandan, bundan tam 100 yıl önce türlü imkansızlıklar içinde yapılanlar, bugün için hala umut edebileceğimiz duygusunu da içinde barındırıyor. Var olan yapıların korunmasını ve kentsel belleğin bizden sonraki nesillere aktarılabilmesini temenni ediyorum.