Bildiğimiz turizm bitti şimdi nereye gideceğiz?
Bu yaz Avrupa’nın gözde tatil beldelerinde ‘tourists go home’ yazılı dövizler taşıyanlar turizmin yaşam maliyetleri üzerindeki etkilerine karşı ses yükseltiyor. Yerel yönetimlerse ‘aşırı turizm’ protestocularının taleplerine karşı bazı kısıtlamalara gidiyor. Bildiğimiz turizm anlayışının sonuna gelirken, yeni turizm anlayışının rotasına baktık. (Milliyet / Seyhan AKINCI)
Avrupa’da turizm sezonunun en canlı ve yoğun olduğu dönemler... İspanya’dan Portekiz’e, Fransa’dan İtalya’ya sokaklar ‘aşırı turizm’ aktivistleriyle dolu. Su tabancalarıyla turistlere su püskürtüyor, ellerindeki dövizlerle turistlere evlerine gitmelerine söylüyorlar. Jeff Bezos’un Venedik’teki düğünündeki protestolarsa kitle turizmine öfkeden çok daha fazlasıydı... Yerel gruplar tarafından düzenlenen gösteriler turizmin; konut, kentsel yaşam ve yaşam maliyeti üzerindeki etkisine yönelik artan hoşnutsuzluğu yansıtıyor. Kısaca artık pek kimse hoş bulmuyor! Örneğin bazı İspanyol tatil kasabalarında bir dondurmacı veya hediyelik eşya dükkânı bulmak, bir fırın veya süpermarket bulmaktan daha kolay. Artan protestolar hükümetleri ve yerel yöneticileri turizm politikalarında farklı arayışlara yönlendiriyor. McKinsey 2024’ü değerlendiren raporunda turizm ve konaklama sektörünün köklü bir değişimde olduğunu belirtiyor. Peki, bu protestolardan yola çıkarak bildiğimiz turizm anlayışının sonuna geldiğimizi söyleyebilir miyiz? Yeditepe Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Turizm İşletmeciliği Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Demet Genceli ve turizm danışmanı, Yerli Turizm Hakları Uluslararası (ITRI) eski direktörü ve “Turizm ve Ekoseyahatin Yeniden Düşünülmesi” kitabının yazarı Deborah McLaren’la konuştuk.
DEMET GENCELİ: OVERTOURİSM ŞEHİRLERİ YAŞANMAZ HÂLE GETİRİYOR
- Avrupa’da bu yaz düzenlenen protestolardan yola çıkarak bildiğimiz turizm anlayışının sonuna geldiğimizi söyleyebilir miyiz?
Evet, bazı yönleriyle bildiğimiz turizm anlayışının sonuna geliyoruz ve yeni bir turizm paradigmasına doğru ilerliyoruz. Bu protestoların temelinde çeşitli dinamikler yer alıyor. Bunlardan ilki konutlarla ilgili. Kısa dönem kiralama platformları sebebiyle yerel halk, yaşadığı şehirde ev bulamaz hâle geldi. Kiralar turist talebine göre şekillendi, yerliler dışlandı. Kültürel yozlaşma açısından örneğin Venedik’in sokaklarında pizzacı, tapas bar ve selfie çubuğu satan dükkânlardan başka bir şey kalmadı neredeyse. Yerel halk kentin ruhunun yok olduğunu düşünmeye başladı. Bunların dışında en önemlisi overtourism (aşırı turizm) dediğimiz, altyapının ve sosyal dokunun kaldıramayacağı kadar yüksek bir turist yükü, özellikle yaz aylarında şehirleri yaşanmaz hâle getiriyor. Barselona’da halk artık “Tourists go home!” yazılı pankartlarla sokakta. Şunu net söylemeliyim: “Her şeye rağmen daha fazla turist” yaklaşımı artık bu şehirlerde kabul edilmiyor. Kitle turizmi günümüzde sadece ekonomik değil sosyal ve ekolojik bir tehdit olarak da algılanıyor. Yani evet, klasik turizm modeli; ucuz uçak bileti, kısa dönemli kitlesel ziyaret, kültürel tüketim miadını dolduruyor. Yeni anlayış, yerel halkı dahil eden, turizm gelirini sadece otellere değil tüm halka yayan sürdürülebilir ve kontrollü turizm kapsamında şekilleniyor.
- Protesto gruplarının yayınladıkları manifestoların yerel ve merkezi yönetimleri yönlendireceğini düşünüyor musunuz?
Bu manifestolar aslında bir ‘alternatif yönetim modeli’ çağrısı. Ve evet, bu manifestoların politikaya yön verdiği örnekler artmaya başladı. Barselona’da Daniel Pardo’nun da içinde olduğu grup 2017’den beri kentsel turizm karşıtı politikalar üretiyor. Talepleri, Airbnb’nin sınırlandırılması, cruise gemilerinin yasaklanması, konutların yerli halk için korunmasıydı. Belediye Başkanı Ada Colau, bu taleplerin çoğunu kabul etti. 2021’de Airbnb’ye lisans kısıtlaması, 2023’te cruise gemilere liman kısıtlaması başladı. Venedik’te talepler cruise gemilerinin yasaklanması, şehir merkezine girişin sınırlandırılmasıydı. Bu taleplere istinaden 2022’de büyük gemilerin lagün girişine yasak getirildi. 2024’te günlük turistlere ‘giriş ücreti’ başlatıldı. Lizbon’da, ‘Evlerde yaşamak için turizme değil, halka alan’ sloganıyla konut krizine odaklanan manifestolar sunuldu. 2023’te Portekiz hükümeti Airbnb’ye sınırlamalar getirdi, yeni lisanslar donduruldu. Bunlar protesto kaynaklı politika üretiminin örneği.
- Bu önlemlerin turistlerin tercihlerini dönüştüreceğini söyleyebilir miyiz?
Turistler kısa vadede; “Ben neden Roma’ya 5 Euro ödeyerek gireyim?”, “Neden Venedik’te yürüyemiyorum da rota kısıtlaması var?”, “Her yerde Airbnb bulamamak tur planımı bozuyor”, “Kısıtlı vakit ve bütçeyle geldiğim şehri sadece izliyorum, bu şehri yaşayamıyorum” diye düşünebilir. Bu özellikle Z kuşağı öncesi geleneksel turist kitlesinde ilk başta soğuma ve geri çekilme yaratabilir. Çünkü alışkın oldukları düzenin artık değiştiğini görmektedirler ve buna ayak uydurmakta zorlanabilirler. Ama bu uygulamalar uzun vadede tercihleri dönüştürür çünkü özellikle Covid döneminden sonra çoğunluk binlerce insanla aynı anda tıklım tıklım sokaklarda olmak istemiyor. Turizmi bir boş vakit doldurma aracı olarak değil, bir deneyim olarak yaşamak istiyorlar. Sağlık, hijyen ve doğal kaynaklardan hareketle çevresel sürdürülebilirliğe, yerel halkla etkileşim ve yerel deneyimler çerçevesinde ise kültürel sürdürülebilirliğe önem veriyorlar. Kısa vadede bazı turist profilleri uzaklaşabilir ama uzun vadede daha bilinçli, daha az ama daha kaliteli harcayan, deneyim ve etki odaklı bir turist profilinin öne çıkacağını düşünüyorum. Bu önlemler turist davranışını ve tercihlerini dönüştürecektir.
- Peki, turizmde sürdürülebilirlik için neler yapılmalı?
Konaklama yerlerine uygulanan eko sertifikalar faydalı başlangıçlar. Günlük su ve enerji tüketimini izleyip kısıtlayan sistemler kullanmak, plastik kullanımını minimuma indirmek ve turisti de bu süreçlere dahil etmek faydalı olacaktır. Yerel halkı bilinçlendirmek ve onları esas oyuncu yapmak da önemli. Rehberlik ve kültürel mirasın tanıtılmasında yerel halktan kişiler istihdam edilmeli. Bölgedeki oteller ve restoranlar yerel halkın ürettiği yiyecekleri ve el işi gibi ürünleri kullanmalı. Tek bir bölgeye tek bir mevsim yüklenmemek, turizm sezonunu 12 aya yaymak gerekli. Transferde tren, bisiklet ve yürüyüş rotalarının geliştirilmesi, tanıtılması ve teşvik edilmesi çevresel sürdürülebilirlik kapsamında önemli.
“DİJİTAL VİTRİNLEŞMEYE ÇOK CİDDİ BAKMALIYIZ”
- Sosyal medya özellikle Instagram’da influencer’ların paylaşımları turistik bölgelerdeki yaklaşımları da etkiliyor. Mekânsal dönüşümde Instagramlaşmanın etkili olduğunu söyleyebilir miyiz?
Bodrum’da sokakta yürürken bir restoran sahibinin “Gelin en azından içerde bir fotoğraf çekersiniz, avizemiz çok enteresan” cümlesiyle birebir karşılaşmış biri olarak diyebilirim ki artık mekân sahipleri de bu sistemin bir parçası. Örneğin Barselona’da fırınlar kapanıyor, yerine pastel pembe dondurmacılar açılıyor. İbiza’da bakkal kalmamış ama 20 tane sahte ‘bohem butik’ var. Mekânlar bir dönüşüm döngüsüne giriyorlar. Bu süreç bir influencer’ın bir mekânda poz verip bunu paylaşmasıyla başlıyor. Mekân anında popülerleşiyor veya trend hâline geliyor. Çevredeki diğer işletmeler de bu trende göre kendilerini dönüştürüyorlar. Mekânların, yerel yaşamın, bölgenin ruhu yavaş yavaş siliniyor. Her yerde aynı kahveci, aynı fotoğraf açısı, aynı dekorla özgünlük kayboluyor. Temel hizmetler (fırın, kasap, market) yerine estetik odaklı işletmeler açılıyor. Mesela Alaçatı’da sadece fotoğraf çekmek için açılmış gibi duran ‘butik’ kafe bolluğu göze çarpıyor. Göreme’de mağara kahveci furyası yüzünden bildiğimiz sokaktaki simitçiye yer kalmıyor. Balat’da kiralar uçmuş, yerli esnaf dağılmış durumda. Turizmin geleceğini planlarken bu ‘dijital vitrinleşme’ meselesine çok ciddi bakmalıyız.
“TATİL SEZONLARINDA KAYMALAR OLABİLİR”
- İklim krizinin olumsuz etkilerini ne yazık ki görüyoruz. Bu uzun vadede nasıl etki edecek turizm sektörüne?
İklim krizi yüzünden meydana gelebilecek orman yangınları, seller ve sıcak hava dalgaları nedeniyle bazı destinasyonlar dönemsel olarak kapatılmak zorunda kalabilecek. Özellikle Ege ve Akdeniz gibi ‘açık alan doğa turizmi’ odaklı bölgeler, uzun vadede yaz sezonlarında riskli hâle gelebilir. Su kıtlıkları sebebiyle tatil bölgeleri yaz aylarında su sıkıntısı çekebilir. Lüks otellerin havuzları, çim alanları, SPA hizmetleri sürdürülebilir olamayabilir. Yerel halk ile turist arasındaki ‘su rekabeti’ toplumsal gerilime neden olabilir. Mevsimlerde ve dolayısıyla sezonlarda kaymalar olabilir. Türkiye’de Karadeniz, İç Anadolu, Doğu Anadolu gibi yerlerde kır ve yayla turizmi öne çıkabilir. Bu tahminlerim doğrultusunda Türkiye’deki her bölge için ayrı ayrı iklim riski haritaları oluşturulmalı, yeni yatırımlar buna göre yönlendirilmeli, enerji tüketimi, su kullanımı konusunda turistler ve yerel halk bilinçlendirilmeli, kırsal turizm, ekoturizm, agroturizm, yayla turizmi, astro turizm, kültür rotaları ve orman banyosu gibi turizm çeşitleri yaygınlaştırılmalı. İklim krizi durumunda bu ve benzeri alternatif çözümler turizmin sürekliliğini sağlayacaktır.
TURİZMDE ‘TURKİSH DİZİ’ HAMLESİ
Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy, Türkiye’nin geçtiğimiz yıl itibarıyla dünyanın en büyük ilk dört turizm ekonomisi arasına girdiğini söylerken temel önceliklerinin bu ivmeyi sürdürülebilir hâle getirmek olduğunun altını çiziyor. Ersoy, Küresel Sürdürülebilir Turizm Konseyi (GSTC) ile gerçekleştirilen iş birliğinin bu vizyonun en somut adımlarından biri olduğunu ifade ediyor. Son dönemlerde fenomen hâline gelen Türk dizileri ve oyuncuları da Türkiye’nin turizm hamlesinde rol alıyor. Bu yaz Türkiye Resmi Seyahat Rehberi GoTürkiye tarafından Türkiye’nin tanıtımı için çekilen mini diziler “Antalya Gambit”te Meryem Uzerli ve Kaan Urgancıoğlu özellikle Rus turistlere yönelik kampanyada yer alırken, Afra Saraçoğlu ve Engin Akyürek’i buluşturan “İstanbul My Love” ise Orta Doğu’lu turistlerin ilgisini İstanbul’a çekmek için YouTube’da yayında.
DEBORAH MCLAREN: BÜYÜK ŞEHİRLERDE KRİTİK NOKTAYA ULAŞILDI
Turizmin ezici etkileri, küçük kasabaları ve hassas ekosistemleri ele geçirme konusunda uzun bir geçmişe sahip. İnsanlar balıkçılık gibi geleneksel geçim kaynaklarından ve verimli topraklardan uzaklaştırılarak banliyölere yerleştirildiler. Küresel turizm, büyük şehirlerde kritik bir noktaya ulaşıyor ve yerel halk buna karşı mücadele ediyor. Sorunun bir kısmı, turizmin elitizm ve hizmetkârlık üzerine kurulu olması. Bu durum, bazen turistlerin kendi ülkelerinde yapmayacakları şekilde davranmaya cesaretlendirildiği bir durum yaratıyor. Turizm aktivistleri olarak sektörde değişiklikler yapılması için uzun süredir savunuculuk yapıyoruz. Ziyaretçi sınırlamaları, davranış kuralları, gerektiğinde alanların kapatılması gibi önlemler bunlara dahil. Vize alınırken, turizm merkezlerinde, havalimanlarında ve hatta uçaklarda bilgilendirme ve kuralların yer aldığı videolar faydalı olabilir.
https://www.milliyet.com.tr/pazar/bildigimiz-turizm-bitti-simdi-nereye-gidecegiz-7405835