Ana içeriğe atla

Topluluk Önünde Konuşmaktan Korkmayın!

Sürekli Eğitim Merkezi "Etkili Diyalog, Diksiyon ve Spikerlik Eğitimi" eğitmeni, deneyimli TRT Spikeri Gökhan Özer hem kariyeri hem de verdiği eğitimler hakkında sorularımızı yanıtladı. 

 

​Gökhan Bey, 1998 yılından bu yana TRT’de basketbol ile yüzme üzerine yoğunlaşan, Olimpiyat Oyunları’na odaklanan ve birçok ilki başardığınız bir spor spikerliği kariyeriniz var. Kariyerinizde bu başarılara nasıl ulaştınız, biraz bahseder misiniz?

TRT, 1997’nin Aralık ayında genel bir duyuru ile “Spiker” ihtiyacını karşılamak için sınav yapacağını açıklamıştı. Yaklaşık 3500 kişinin katıldığı çok aşamalı ve elemeli sınavlar sonrasında “Spikerlik Kursuna” davet edilen 120 kişi arasında yer aldım. İki aylık bu zorlu kursun sonunda yapılan sınavla 35 kişi TRT’de Spikerlik yapma hakkı elde etti. Ben de “Spor Spikeri” olarak atanan dört kişi arasındaydım ve mesleğime TRT Haber Dairesi Spor Haberleri Müdürlüğü’nde 26 Haziran 1998’de başladım.

Spikerlikte ilk yılım bol bol gözlem ve birbirinden farklı spor dallarını tanımayla geçti. 1999 yılı kariyerimde bir kilometre taşı oldu . Çünkü TRT, Fenerbahçe, Galatasaray ve Beşiktaş kulüpleriyle bir anlaşma yaptı ve bu kulüplerin hem erkek hem bayan basketbol takımlarının yurtiçi ve yurtdışındaki tüm maçlarını yayınlamaya başladı. Acilen basketbolu bilen spikerlerin devreye girmesi gerekiyordu. O dönemde TRT’de basketbol anlatan sadece bir kişi vardı. Ben yıllarca basketbol oynamış biri olarak bu maçları anlatmaya talip oldum ve mesleğimin henüz ilk yılında bir anda kendimi yoğun bir yayın trafiği içinde buldum. 15 yıl boyunca da yüzlerce basketbol maçı anlattım. Basketbol maçları anlatırken yüzme dalına da ilgi duydum. Böylece basketbol dışında keyifle yüzme de anlatmaya başladım.

TRT’ye girdiğimde, Olimpiyat Oyunları’nda dünyanın en önemli sporcularının yarışmalarını bir gün anlatabilmek en büyük hayalimdi. Karadeniz Ereğli Anadolu Lisesi’nde öğrendiğim İngilizce bana hayalini kurduğum Olimpiyat Spikerliği kapısını açtı. Hem de bir kez değil tam beş kez! 2000 Sydney, 2004 Atina, 2008 Pekin Yaz Olimpiyatları ile 2006 Torino ve 2010 Vancouver Kış Olimpiyatlarında birçok dalın spikerliğini yaptım; açılış ve kapanış törenlerini anlattım.

Mesleğimde çok önemli “ilkler” ve “unutulmaz yayınlar” da var.

Avrupa Kupaları’nda final oynayan ilk kadın basketbol takımımız Botaşspor’dur. 2001 yılında Botaşspor’un İtalya’da oynadığı maç ise Türk televizyonlarında yurtdışından yayınlanan ilk kadın basketbol final maçıydı. Ben de bu maçın spikeriydim.

Ülkemizde radyodan basketbol maçı anlatılması çok nadir karşılaşılan bir durumdur. Bu ender yayınları yapma fırsatım da oldu. Ülkemizde düzenlenen 2001 Avrupa Şampiyonası’ndaki Türkiye-Yugoslavya finali ile 2010 Dünya Basketbol Şampiyonası’nda Milli Takımımızın ABD ile oynadığı final karşılaşması dahil bütün maçları basketbolseverler “radyodan” benim anlatımımla dinledi.

Ama hiç unutamadığım bir organizasyon var ki; o da 2008 Pekin Olimpiyat Oyunları… Bu Oyunlarda ’nda Michael Phelps’in 8 altın madalya alarak tarihe geçtiği bütün yüzme yarışlarını televizyondan canlı yayınla, Pekin’den Türkiye’ye anlattım. Şanslı bir Spor Spikeri olduğumu düşünüyorum.

Şu anki mesleki seviyeme ulaşmak için çok okudum ve çok anlattım. Sesimi ve görüntümü kaydedip dinledim ve seyrettim; eksiklerimi tespit edip düzeltmeye çalıştım. Örneğin ayna karşısında yüksek sesle okumalar yaptım, mimiklerimi kontrol etmeye çabaladım. Hiçbir zaman “oldum” demedim hep “olmaya çalıştım”. 20 yıldır spikerlik yapıyorum ama her gün yeni bir şey öğreniyorum. Hala kendimi geliştirmeye devam ediyorum ve bundan sonra da devam edeceğim.

 

Konuşma ve diyalog kurabilme yeteneğimiz hayatımızın her alanında kullandığımız belki de en önemli aracımız denebilir. Bu yeteneği geliştirmenin/geliştirmemenin bize avantajları/ dezavantajları nelerdir?

İnsanı diğer canlılardan ayıran en önemli özellik konuşabilmesi… Bizler konuşarak anlaşıyoruz ya da tam tersi konuşmayı bilmediğimiz için anlaşamıyoruz. Konuşma becerisi -eğer fiziksel bir engelimiz yoksa- ailede ediniliyor. Önce annemizden öğreniyoruz konuşmayı. Bu nedenle her biri anne adayı olan kadınlarımızın eğitimini, özelikle konuşma eğitimini çok önemsiyorum. Çünkü çocuklarına konuşmayı yanlış ya da eksik öğreten anneler farkında olmadan ileride yaşanacak iletişim problemlerinin başlangıcı oluyorlar. Öte yandan okullardaki dil öğrenim süreci pek çok hatayla dolu. Çocuklara alfabeyle yazı yazmayı öğretirken dilbilgisi kuralları ile dilin yapısını anlatmaya çalışıyoruz. Oysa bizi biz yapan konuşma eylemi bu süreçte hiç yok. ”çocuğum konuşma, dersini dinle” uyarısıyla konuşmaya niyeti olanı da bastırıyoruz. Öğretmenlerimizin çoğu maalesef hala “Türkçe’nin yazıldığı gibi okunan bir dil” olduğunu düşünüyor. Bu yanlış yaklaşımla çocuklarımız yanlış okuyor ve yanlış konuşuyor.

Unutmayalım; dil yaşayan bir organizma. Bizimle birlikte gelişiyor, büyüyor, şekilleniyor. Dile önem vermezsek dil darbe alıyor, bozuluyor ve hatta yok olup gidiyor. Okuma ve yazma ile pek ilgimizin olmaması konuşmamızı da olumsuz etkiliyor. Günlük hayatta kullandığımız kelime sayısı çok az; üstüne üstelik bu kelimeleri de yanlış söylüyoruz. En acısı yanlış yaptığımızın farkında bile değiliz. Dahası bu yanlışlar dilden dile aktarılıyor. Sonuçta artık Türkçe’ye pek benzemeyen tuhaf bir dil konuşuyoruz.

“Doğru-kurallı-etkili konuşma ve diyalog kurma” konusunu ötelemek, görmezden gelmek ya da bu konuyu geliştirmek için çaba göstermemek belki bize öğrenim hayatımızda çok sıkıntı yaratmıyor. Ama daha ilk iş başvurusunda acı gerçekle karşılaşıyoruz. Akademik olarak çok bilgili olsak da kendimizi basitçe anlatacak konuşmayı bile yapamadığımız için görüşmelerden hüsranla ayrılıyoruz. İş başvurumuz kabul edilse bile bu kez çalışma ortamında kendimizi tam olarak ifade edemiyoruz; başarısız oluyoruz.

Konuşma sorunları sadece okullarından yeni mezun olanlarla ilgili değil. Büyük cirolu şirketleri yönetenler ve hatta üniversitelerde hocalık yapan bazı akademisyenler bile dilin kullanımına önem vermedikleri için etkili konuşma ve diyalog kurma konusunda problem yaşayabiliyor. Oysa Türkçemizi yazım ve konuşma kurallarını bilerek kullansak, hem kendimizi rahatlıkla anlatabileceğiz hem de birbirimizle anlaşılabileceğiz.

Aslında her şey, bizi biz yapan dilimizin Türkçe’nin ne kadar önemli olduğunu kavramakla başlıyor...

 

Şu anda Yeditepe Üniversitesi’nde Etkili Diyalog ve Diksiyon – Spikerlik eğitimi veriyorsunuz. Bu eğitimlerde özellikle dikkat ettiğiniz konular nelerdir? Katılımcıların bu eğitimden beklentileri ne olmalıdır?

Toplumda herkes, birbirinden farklı kültürel geçmişi olan ailelerin bireyidir. Bu nedenle kişilerin annesinden öğrendiği ve çevresel etkenlerin şekillendirmesi ise konuştuğu Türkçe’de lehçe ve şive gibi bölgesel özellikler olması normaldir. Spikerlik ise Türkçe’nin standart dil kurallarını takip eden bir meslektir. Aynı zamanda tıpkı piyanistlik, ressamlık ya da sporculuk gibi belirli yetenekler gerektiren bir uğraştır. Dolayısıyla herkesin “Spiker” olmasını beklemek yanlıştır. Öte yandan farklı lehçe ve şive ile konuşanları yadırgamak ve hatta dalga geçmeye çalışmak çok büyük ayıptır. Herkes doğal olarak ailesiyle ve geçmişi ile gurur duyar ve saygı görmek ister. Standart Türkçe dışındaki kullanımlar, Medeniyetler Coğrafyası, Türkiye’nin ayıbı değil aksine büyük zenginliğidir.

Yeditepe Üniversitesi’ndeki Etkili Diyalog ve Diksiyon-Spikerlik Eğitimi’nin amacı:

*Standart Türkçe’nin yazım ve okuma kurallarını belirtmek,

*Anlaşılır konuşmada yapılması gerekenleri vurgulamak,

*Etkili diyalog kurma yöntemlerini göstermek,

*Türkçe’nin yazımında ve okunmasında doğru bilinen yanlışları düzeltmek,

*İş başvurularında-topluluk önünde- doğaçlama yaparken konuşmanın nasıl yapıldığını örneklendirmektir.

Eğitime katılacak adaylara şunu hatırlatmak gerekiyor. “Bu eğitimde kimseyi spiker yapmaya çalışmıyoruz.” Dolayısıyla “Benim şivem var. Bu eğitim bana göre değil. Benden spiker olmaz” demesinler. Aksine o zamana kadar kullandıkları şivenin küçümsenmemesi gereken ve toplumumuza zenginlik katan bir değer olduğunun farkına varsınlar. Ama tabii ki vereceğimiz eğitimde standart Türkçe’nin temel alınacağını, Etkili Diyalog ve Konuşma Yöntemleri’nin bu temele inşa edileceğini bilsinler. Ayrıca bol bol uygulama yapacağımızı, eğitim süresince öğrendikleri ışığında konuşmak için can atacaklarını, eğitim bittiğinde ise “Konuşmanın gerçekten hayatımızın en önemli eylemi” olduğunu keşfedeceklerini vurgulamak isterim.

Bu arada eğitim sırasında potansiyel Spiker adaylarının da çıkabileceğini belirtelim.

 

Bu eğitimin katılımcılara kazandırdıkları nelerdir?

Bu eğitime katılanlar artık konuşmaktan korkmayacaklar. Konuşarak anlatmanın ve anlatarak anlaşılmanın mutluluğuna varacaklar. Standart Türkçe’ye daha çok hakim olacaklar. Günlük hayatta çok daha fazla kelimeyi etkili biçimde kullanacaklar. Kelimeleri doğru telaffuz edip tonlamayı ve vurguyu doğru yapacaklar. Topluluk önünde konuşmak ya da bir iş başvurusunda İnsan Kaynakları uzmanlarının karşısında yer almak artık onlar için kabus olmaktan çıkacak.

Sözün özü Türkçe’yi çok sevecekler ve dilimizi konuşmaktan büyük keyif alacaklar…

 

Eğitim Hakkında Detaylı Bilgi için Sürekli Eğitim Merkezi web sitesini ziyaret edebilirsiniz.

Sürekli Eğitim Merkezini Sosyal Medyada da Takip Edin !