Gençleri konu alan uluslararası araştırmaları ve projeleriyle adından sıkça söz ettiren, bu çalışmalarıyla “TÜBİTAK-Horizon 2020 Başarı Ödülü”ne değer görülen Prof. Dr. Gülden Demet Lüküslü, bugünlerde Avrupa’daki bazı üniversitelerle yeni bir projeye başlamanın hazırlıklarını yapıyor.
“Gençler Kendilerine Bir Dünya Kalıp Kalmayacağını Sorguluyorlar”
Yeditepe Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Başkanı Prof. Dr. Gülden Demet Lüküslü, araştırmaları ve projeleriyle gençlerin sesi olan, onların sorunlarına çözüm arayan bir akademisyen… Avrupa Birliği tarafından fonlanan ve gençlerin kente katılım biçimlerini ele alan “Partispace” isimli Erasmus+ projesini 2015-2018 yıllarında gerçekleştirdi. Bu çalışma, TÜBİTAK tarafından verilen “Horizon 2020 Başarı Ödülü”nü getirdi kendisine. Ardından gelen “Partibridges” projesi ise ilk projenin devamı niteliğindeydi. Avrupa üniversiteleriyle ortak çalışmalarını ara vermeden sürdüren Prof. Dr. Lüküslü, önümüzdeki ay, ekibiyle birlikte, dezavantajlı gençleri üniversite yaşamına dâhil etme üzerine çalışacakları “Avrupa’daki Gençler için Üniversiteleri Açmak” (Opening Universities for Young People in Europe - OUYE) isimli projeye başlıyor.
“Gençler ve hatta çocuklar gelecek kaygısı yaşıyor ve kendilerine bir dünya kalıp kalmayacağını sorguluyorlar” diyen Prof. Dr. Demet Lüküslü’yü gelin kendisinden dinleyelim.
Sizi biraz tanıyabilir miyiz?
1977 yılında İstanbul’da doğdum. Üsküdar Amerikan Lisesi mezunuyum. Lisans eğitimimi Marmara Fransızca Kamu Yönetimi Bölümü’nde yaptım ve 2000 yılında mezun oldum. Ardından yüksek lisans ve doktoramı Fransa’da Paris’te Ecole des Hautes Etudes en Sciences Sociales’de yaptım. Doktoramı bitirdikten sonra da üniversitemizde, önce Fransızca Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde ardından ise Sosyoloji Bölümü’nde çalışmaya başladım. 2006 yılından bu yana Yeditepe Üniversitesi’nde öğretim üyesiyim. 2012 yılında Doçent, 2018 yılında Profesör oldum. Aynı zamanda son 5 yıldır Sosyoloji Bölümü Başkanlığı yapıyorum.
Akademik kariyer için Yeditepe Üniversitesi’ni tercih etme nedeniniz neydi?
Ben yarı-zamanlı olarak farklı üniversitelerde dersler verdim ancak kadrolu akademik hayatımın tümünü Yeditepe Üniversitesi’nde geçirdim. Doktorayı bitirdiğimden beri -2006 yılından itibaren- Yeditepe Üniversitesi’nde çalışıyorum. Ne mutlu ki, asıl çalışma alanım olan gençlik sosyolojisi alanında başka üniversitelerde de ders verme şansını yakaladım, böylece deneyimimi farklılaştırabildim. Boğaziçi ve Galatasaray üniversiteleri Sosyoloji bölümleri ile Sabancı Kültürel Çalışmalar Bölümü’nde gençlik alanıyla ilgili dersler verdim. Yeditepe Üniversitesi’nde başlama hikâyemi ise mezun olduğum Marmara Üniversitesi Fransızca Kamu Yönetimi kurucu bölüm başkanı olan, çok saygı duyduğum hocam Prof. Dr. Yaşar Gürbüz’e borçluyum. Ne kadar şanslıyım ki Yaşar Hocamla beraber yine kurucusu olduğu Yeditepe Üniversitesi Fransızca Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde beraber çalışma fırsatı buldum.
Akademik kariyer için Yeditepe Üniversitesi’ni tercih etme nedeniniz neydi?
Ben yarı-zamanlı olarak farklı üniversitelerde dersler verdim ancak kadrolu akademik hayatımın tümünü Yeditepe Üniversitesi’nde geçirdim. Doktorayı bitirdiğimden beri -2006 yılından itibaren- Yeditepe Üniversitesi’nde çalışıyorum. Ne mutlu ki, asıl çalışma alanım olan gençlik sosyolojisi alanında başka üniversitelerde de ders verme şansını yakaladım, böylece deneyimimi farklılaştırabildim. Boğaziçi ve Galatasaray üniversiteleri Sosyoloji bölümleri ile Sabancı Kültürel Çalışmalar Bölümü’nde gençlik alanıyla ilgili dersler verdim. Yeditepe Üniversitesi’nde başlama hikâyemi ise mezun olduğum Marmara Üniversitesi Fransızca Kamu Yönetimi kurucu bölüm başkanı olan, çok saygı duyduğum hocam Prof. Dr. Yaşar Gürbüz’e borçluyum. Ne kadar şanslıyım ki Yaşar Hocamla beraber yine kurucusu olduğu Yeditepe Üniversitesi Fransızca Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde beraber çalışma fırsatı buldum.
Yeditepe Üniversitesi, 25. yaşını kutluyor. Bu konuda neler söylemek istersiniz?
Kuruluşunun 25. yılını kutlayan Yeditepe Üniversitesi’nin son 15 yılına ben de öğretim üyesi olarak tanıklık ettim. Üniversitemizin kuruluşundan beri çalışmıyorum belki ama Sosyoloji Bölümü’nün kuruluşundan beri bölümde öğretim üyeliği yaptığım için bir bölümün, kurumun nasıl adeta ilmek ilmek dokunduğunu, arkasında nasıl bir emek olduğunu gözlemleme fırsatı buldum. 25 yılda Yeditepe Üniversitesi, tüm çalışanlarıyla (sadece akademik kadrodan bahsetmiyorum pek tabii ki tüm
bileşenleriyle çalışanlardan bahsediyorum) önemi bir yolculuk yaptı ve bu yolculuk devam ediyor. Üniversitenin asıl sahipleri olan öğrenciler ve mezunlarıyla kurduğu sağlam bağların ve karşılıklı hissedilen aidiyet hissi o kadar değerli ki…
Sosyoloji alanını seçmenizin nedeni neydi?
Ben Üsküdar Amerikan Lisesi mezunuyum ve bizim lise mezunları arasında Sosyoloji ve Siyaset Bilimi gibi bölümler zaten çok tercih edilen bölümlerdir. Bu sebeple de liseden itibaren Sosyoloji alanına dair olumlu düşüncelerim vardı. Ancak lisedeyken katıldığım Model Birleşmiş Milletler gibi etkinliklerin de etkisiyle dışişlerinde çalışmak gibi hayallerim de olduğundan hem Fransızca öğrenmeyi hem de Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi gibi bölümleri hedeflemiştim. Üniversitede Kamu Yönetimi Bölümü’nde farklı alanlardan dersler alırsınız ve o zaman ben sosyolojiyi sevdiğimi ve sosyolojik bir bakışa sahip olduğumu anladım. Bunu fark etmemle beraber de “Ben sosyoloji ile mi devam edeceğim?”, “Akademik kariyer istiyor muyum?” gibi sorgulamalarım başladı. Fransız sosyolojisini Anglosakson sosyolojiye tercih etmemle beraber Fransa’da yüksek lisans ve doktora yapma hayallerim belirdi ve böylece yüksek lisans ve doktorada sosyoloji okumaya karar verdim.
“Kendime Haksızlık Yapmamaya Çalışıyorum”
Bir hayat mottonuz var mıdır? Sizi başarıya ulaştıran yolda kendiniz için belirlediğiniz prensipler var mıydı?
Başarı dediğimiz oldukça göreceli bir şey ve kimin neyi başarı olarak tanımladığına göre değişiyor. Ben de elden geldiğince kendime hedefler koyup, o hedeflere ulaştıkça da daha yüksek hedefler koyarak ilerlemeye çalışıyorum. Ancak bununla beraber bu hedeflere ulaşmakta zorlandığımda da çevresel faktörleri de düşünüp kendime çok haksızlık yapmamaya çalışıyorum. Hedefleri başardığımda ise bunun bana kibir olarak geri dönmemesi için elimden geldiğince uğraşıyorum. Başarılar sizi daha mütevazı, başarılarının ve hatalarının farkında bir birey yaptığı zaman daha değerli bence. Benzer şekilde başarı, başarı için başkalarının üzerine basmak yerine beraberce mücadele edildiğinde ve paylaşıldığında daha değerli.
Kariyer sürecinizde önünüze zorluklar çıktı mı? Bunları nasıl aştınız?
Geriye dönüp baktığımda herkes gibi karşıma pek çok zorluklar çıkmıştır tabii ki. Ancak sanırım en zorlandığım dönem akademik kariyeri gerçekten isteyip istemediğime karar verme dönemimdi. Bir kez kesin kararımı verdikten sonra ne olursa olsun ilerlemeye karar verdim ve hiçbir şeyin hevesimi kırmasına izin vermedim. Zorluklar ve engeller tabii ki hayat boyu karşımıza çıkacak ancak önemli olan bu zorluklarla nasıl başa çıkmayı seçtiğimiz, bizim neler yaptığımız ve bu zorluklarla başa çıkmaya çalışırken kararlarımızdan emin olmamız işimizi çok kolaylaştırıyor diye düşünüyorum.
“Edebiyat, Tiyatro ve Sinema Benim için Bir Tutku”
Nelerden beslenirsiniz? Bunların iş yaşamınıza katkısı oldu mu?
Edebiyat benim için okumayı öğrendiğimden beri (hatta öncesinde annemin kitap okumaları sayesinde) benim için bir kurtarıcı oldu. Aynı şekilde tiyatro izlemek de hep bir tutku oldu. Lisede Drama Club üyeleri olarak oynadığımız, yönettiğimiz ve eleştirilerini yazdığımız oyunlar bu tutkuyu besledi ve bu tutku ne mutlu ki bir seyirci olarak hala devam ediyor. Benzer şekilde bir seyirci olarak sinema da benim için bir tutku. Özellikle sinema salonunda ya da tiyatro salonunda diğer izleyicilerin de nabzını tutarak izlemek benim için büyük zevk. Ne kadar şanslıyım ki sosyoloji edebiyattan, tiyatro ve sinemadan çok beslendiği için bu tutkularım da beni bir sosyolog olarak besliyor, zenginleştiriyor. Ayrıca sporu hayatımın merkezine koymasam da hep rahatlatıcı, stresle baş etmemde yardımcı olarak görüyorum ve hayatımın bir yerlerinde yer ayırmaya çalışıyorum. Doktora yıllarından beri özellikle yürüyüş ve koşu beni rahatlatan başlıca aktiviteler oldular.
Size ilham veren kişi/kişiler var mıdır?
Hayatımızda o kadar çok kişi bize dokunuyor ve her birinin bize o kadar önemli bir etkisi var ki... Ben hem profesyonel hayatımda hem de özel hayatımda bazı şeyleri nasıl yapmam gerektiği konusunda örnek aldığım kişiler olduğu gibi neyi yapmamam gerektiği konusunda da ilham aldığım kişilerin olduğunu fark ediyorum. Bu soruya da izninizle bende iz bırakan kişileri unutmaktan korktuğum için yanıt vermemeyi seçeyim.
“Üniversite Eğitimini Dezavantajlı Gruplara Açmak Üzerine Çalışma Yapacağız”
Üniversitemiz bünyesinde önemli uluslararası projelerde de çalıştınız. Bu projelerden söz eder misiniz?
2015-2018 yılları arasında Avrupa Birliği tarafından fonlanan HORIZON 2020 projesi, PARTISPACE projesinde Sosyoloji Bölümü olarak ortak olduk. Gençlerin kente katılım biçimleri üzerine kafa yoran bu çalışma sayesinde farklı Avrupa üniversitelerinden araştırmacılarla beraber araştırma fırsatını bulduk. Bu araştırmada Türkiye ayağının yürütücülüğünü yaptım ve benimle beraber çalışan araştırmacı Berrin Osmanoğlu’yla birlikte titiz bir çalışma yürüttük. Bu araştırmalar TÜBİTAK tarafından da desteklendiğinden aynı projeyle TÜBİTAK tarafından verilen Horizon 2020 Başarı Ödülü’ne de değer görüldük.
PARTISPACE projesiyle Avrupa’dan ortaklarla beraber çalışmayı o kadar sevdik ki Avrupa Birliği Erasmus projeleri yaparak akademik işbirliğimize devam ettik. 2018’de PARTISPACE projesinin bitiminin ardından araştırmada gençlerle ilgili öğrendiklerimizi uygulamaya geçirmeyi ve çevrimiçi eğitim modülleri hazırlamayı hedefleyerek PARTIBRIDGES projesine yani gençlerle katılım köprüleri kurma projesine başladık. Bölümümüzde eğitim sosyolojisi derslerini de veren hocamız Banu Koçer Reisman ve araştırma görevlimiz sevgili Duygu Demiray ile beraber İngiltere, Fransa ve Portekiz’den ortaklarla beraber çalıştığımız bu projeyi de yakında sonlandırıyor olacağız, Ağustos sonunda projemiz sona erecek. Şubat 2021 itibariyle ise yine aynı ekiple üniversite eğitimini dezavatanjlı gruplara açmak, üniversitelerde dezavantajlı gruplara nasıl yer açılabilir gibi konular üzerine düşüneceğimiz “Avrupa’daki Gençler için Üniversiteleri Açmak” (Opening Universities for Young People in Europe- OUYE) başlıklı Avrupa projesine başlıyor olacağız.
“Pandemi Gençlerin Kaygısını Arttırdı”
2020 yılında Covid-19 salgını yaşamlarımızı derinden etkiledi. Pandemi sizin çalışma alanınızda nasıl bir etkiye yol açtı?
Biz sosyologlar için toplumda olup biten her konu çalışma alanımız olduğu için sosyologlar pandeminin etkileri üzerine çokça düşünme fırsatı buldular. Biz de Sosyoloji Bölümü’nde lisans ve yüksek lisans öğrencilerimizle beraber bu dönem üzerine düşünüp, tartışmalar yaptık. Öyle görünüyor ki daha da düşünmeye devam edeceğiz. Ben son dönemlerde özellikle Gündelik Hayat Sosyolojisi üzerine de çalışmaya başladığımdan (yüksek lisansta bu isimle bir de seçmeli ders veriyorum) pandemi ile beraber gündelik hayatın döngüsünün değişimiyle özellikle ilgileniyorum. Bununla beraber gençler bu dönemin kaybedenlerinden maalesef. Hem eğitim hayatındaki gençleri hem de iş aramakta olan gençleri bu dönem derinden etkiledi ve bu sebeple de zaten genç işsizliği oranlarının yüksek olduğu ülkemizde gençlerin gelecek kaygısını daha da arttırdı.
2020 yılı insanlık için adeta bir sınav yılı oldu. Gelecek yıllarda pek çok sınavla karşılaşma ihtimalimiz düşünüldüğünde sizce insanlık, karşılaşması muhtemel bu sınavlara nasıl hazırlanmalı?
Evet, bu sınavlar devam edeceğe benziyor. Biz sosyologlar sorunları ortaya koymaya ve sorunların temelini analiz etmeye odaklandığımızdan “Ne yapmalı?” sorusuna da her zaman odaklanmayız. Ancak var olan sistemin bu şekilde gidemeyeceğinin sinyallerini veriyor küresel dünyamız ve böyle zamanlarda bizler de biliyoruz ki, önemli dönüşümlerin olması için gerekli zemin hazır oluyor. Ancak bu dönüşümün insanlık adına olumlu mu yoksa olumsuz mu olacağı konusunda şu anda büyük bir tartışma var. Ancak sorunuzdaki “insanlık” vurgusu çok önemli tabii… Oysaki içinde yaşadığımız dünyada böyle bir anlayıştan çok uzağız. Ortak çıkarlarımız olduğu, beraber yaşamak istiyorsak bazı konularda ödün vermemiz gerektiği, sadece başka insanlara karşı değil ama aynı zamanda diğer türlere ve doğaya karşı da sorumluluklarımız olduğu gibi temel konularda birleşilmesi temel bir adım olacaktır. Görebildiğim kadarıyla özellikle konu ekoloji ve hayvan haklarına geldiğinde çocuklar ve gençler çok daha duyarlılar ve bu yüzden umudu diri tutmak oldukça zor olsa da benim hala umudum var…
“Gelecek Kaygısı Geleceğimiz Olacak mı Kaygısına Dönüşüyor”
Sizce bugün dünyanın en önemli sorunları nelerdir? Bu sorunlar için hangi çözümler getirilebilir?
Bir önceki sorunun da yönlendirmesiyle konu çevre sorunlarına geldi ve tabi ki bu konu çok önemli. Benim de çalışma alanım olan gençlik sosyolojisi alanında da biraz önce de belirttiğim gibi gençler ve hatta çocuklar gelecek kaygısı yaşıyorlar ve kendilerine bir dünya kalıp kalmayacağını sorguluyorlar. Gelecek kaygısı, adeta bir geleceğimiz olacak mı kaygısına dönüşüyor.
Bununla beraber biz sosyologlar açısından toplumsal eşitsizlikler hep önemli bir konu olmuştur. Ve 21. yüzyıl ve pandemi dönemi bu eşitsizlikleri daha da görünür kıldı, daha da derinleştirdi. Bu sebeple farklı katmanlarıyla eşitsizlik temasının çok önemli olduğunu ve pek çok sorunun da temelinde yattığını belirtmek yanlış olmayacaktır sanırım.
Sizin çalışma alanınızın geleceği ile ilgili öngörüleriniz nelerdir?
Sosyolojinin temel toplum bilimlerden bir tanesi olarak önemi yavaş yavaş da olsa daha iyi anlaşılmaya başlandı diye düşünüyorum. Üstelik dünyadaki gelişmelere baktığımızda farklı sektörlerde farklı projelerde disiplinlerüstü bir yaklaşım sergilendiğini genelde çok da alışık olmadığımız bir şekilde mühendislerle sosyal bilimcilerin bir araya gelerek çalışmalar yaptıklarını vs. görüyoruz. Bu anlamda farklı sektörlerin sosyolojik bakışa ihtiyacı giderek daha fazla hissettikleri bir dönemde yaşıyoruz ve yaşayacağız diye düşünüyorum.
Seyahat sizin için ne ifade ediyor? Türkiye ve dünyada, en beğendiğiniz ülke/şehir neresidir?
Seyahat etmeyi çok sevdiğimi ve akademik kariyerde (pandemi öncesinden bahsediyorum tabii ki) en sevdiğim şeylerden bir tanesinin kongreler, konferanslar aracılığıyla seyahatler yapmamıza imkân tanıması, uluslararası projelerde bir yandan çalışırken aynı zamanda seyahatlere de imkân tanıması. En beğendiğim şehre gelince... En beğendiğim demeyeyim ama her ne kadar bir öğrenci olarak yaşarken çok söylenmiş olsam da uzun bir süre gitmediğimde özlediğimi fark ettiğim, İstanbul’dan sonra en iyi tanıdığımı düşündüğüm şehir Paris.
Araştırmacı olma yolunda ilerlemek isteyen gençlere neler önerirsiniz?
Öğüt vermenin, önerilerde bulunmanın genç kuşak açısından rahatsız edici bir yanı olduğunun farkındayım ve bu yüzden de genelde biz yetişkinlerin yaptığı gibi karşımdakilere öneriler yapıp öğüt verme konusunda -çoğu zaman bu çok zor da olsa-kendimi frenlemeye gayret ediyorum. Ancak “genç” Demet’e araştırmacı olmak için merak etmenin bir başlangıç olduğunu, merak etmeye, sorular sormaya devam etmesini söylerdim sanırım. Araştırma yapmak demek asıl olarak soru sormak ve o soruların yanıtlarını aramak demek ne de olsa.